10 Mart 2011 Perşembe

24. yüzyıldan mektuplar: Son Ölümsüzün Mektubu

14 Kasım 2394

Ölümsüzlük. İnsanoğlunun en büyük -belki de tek fantezisi ve en büyük korkusu. Tanrılığa ulaşmak için atılan en büyük adım. Tanrı'yı öldüren adım. Bir yandan en büyük istek, diğer yandan en büyük korku, en büyük kötülük. İsteklerini gerçekleştirmek için yaşam süresini kısıtlı gören insan, bu ayrıcalığı edindiğinde hayatın anlamsızlığını kabullenemiyor. Hayata dair büyük amaçların imkansızlığı -yeni dönem filozoflarının türümüzün kötülüğünü kabullenmesiyle ütopyaları da etkiledi. İyilik ve güzellikler unutulurken yıkım ve boyun eğdirmek yeni ütopyalar oldu, yararcılık ise hayatları yönlendiren en büyük felsefe. Amaçsızlık insanoğlunu zahiri bir uygarlaşma sürecine sokuyor. Amaçlar gerçekleştiğinde yeni amaçların oluşmasından önce düzeni sağlamak adına uygarlaşıyoruz. Yeni amaçlar ise yeni yıkımları getiriyor. 1000 yıl önce Dünya içinde yeni dünyalar keşfederken belli ki çok ilkeldik, tüm yıkımlar ilkelliğin sonucu olarak düşünüldü. Evren içindeki yeni dünyaların keşfedilmesi ise daha büyük yıkımları getirdi. O zaman durumun ilkellik ile ilgili olmadığı anlaşıldı. Bu türümüzün bir gerçeği. Kötülük bizim içimizde. İçimizdeki bu kötülüğün farkında olan biz ölümsüzler saflığı ve iyiliği sadece tahayyül edebildik. Bu karmaşa ve yıkımın içinde bizler hayatı ve ölümü düşündük. Varlık ve yokluk adına sonsuz günlerimizi düşünceler içinde geçirdik ve sonsuz hayatlarımızı sonsuz umutsuzluk içinde geçirmemizi sağlayacak bazı elim gerçekler üzerinde uzlaştık. Ölümün ve kayboluşun gerçekliğini ancak idrak eden insanoğlunu varlığıyla yüzleştirmenin ne büyük bir korku yaratacığını kimse tahmin edemezdi. Varlığın korkunç gerçekliğiyle yüzleşenler teker teker gerçeklikle bağlarını kopardılar. Acınası durumları, ölümlüler tarafından anlaşılmazken, filozoflar klasik felsefenin çöküşünü kaygıyla izlediler.

Doğamız tezatlarla dolu, birbirine uzak olan ya da karşıt kavramların arasındaki boşluk bir anda bulanıklaşabiliyor, bir oluyorlar. Bilinmeyenden korkuyor, bilinmeyeni arzuluyoruz. Korktuğumuz şeylerin kötülük getireceğini bile bile onu istiyoruz. Ölmek için doğduk, ölmemek için yaşıyoruz. Önce doğaya hükmeden biz insanoğlu, daha sonra doğa kavramını genişletip üst doğalara hükmediyor, teknolojimizle hayatın doğasını değiştiriyor, onu sonsuz kılıyoruz. Ölüme çare buluyoruz, bir anlamda ölümsüz oluyoruz; kalıyor geriye tek büyük fantezi, tek büyük korku. Ölüm.

26 kasım 2009

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder