10 Mart 2011 Perşembe

Müntehirin Masasındaki Mektup

Bu yazıyı, maruz kaldığım korkunç gerçekliğin beni içine soktuğu bu delilikten arda kalan sağduyu kırıntıları sayesinde yazabiliyorum. Bir önceki gece karşılaştığım olaylar bildiğim her şeyin anlamını bir anda yok etti. Soğukkanlılığım, rasyonel düşünce tarzım, hiç bir şey olanları hakkını vererek açıklamaya yetmeyecek. Fakat bu içinde bulunduğum buhranda, bu çaresizlik deryasında bir şeyden eminim. O bildiğim tek şey; olayların, evrenin, etraftaki her şeyin ve zavallı insanlığın hakkında ne biliyorsak, bunların aklı yerinden oynatacak derecede yanlış olduğudur. Her ne kadar bu gerçeklerle ölmem gerekse de insani içgüdülerimden dolayı az sonra içeceğim nörotoksik zehire rağmen, o korkunç tecrübeleri yazdığım bu mektup ile sonsuza dek yaşatacağım. Okuyucu, şunu anlamalısın ki bu bir intihar mektubundan daha öte bir şey, bir vasiyet, altından kalkabilecek olan için bir vazife. Burada anlatacaklarım benim sefil bedenimin çürümesinden daha büyük yıkımlara yol açacak. Bu yazıyı gözardı etmek ise cehaletten doğan mutluluğu ebedi kılacak. Eğer bu yazıyı okuyacak metanete sahip değilsen lütfen bu mektubu yok etme, gerçeklerin vahametine katlanabilecek birine ver.

Beni ölüme iten bahsettiğim vahim olaylar önceki gece dört sularında meydana geldi. Karanlığın, yaşayanları evlerine hapsettiği o soğuk gecede her zamanki yürüyüşlerimden birine çıkmıştım. Üç yıldır yaptığım gibi hızlıca yirmi dört basamaklı merdivenleri çıkacaktım. oradan soldaki parka nazaran daha az canlı olan sağ taraftaki rasathane sokağındaki eski kilisenin önünden geçecek, etrafı yabani otlarla çevrili o dar yokuştan inecek, sol tarafta tabelasındaki dört harfi eksik olduğundan ismini bilmediğim sokaktan yaklaşık yüz metre ilerleyerek türbeyi ve bitişiğindeki camiyi geçip heykelin bulunduğu meydana, ardından da deniz kıyısına ulaşacaktım. orada her zaman üstünde dikildiğim bazalt taştan tüm açılardan denizi gözleyip, sanki olağandışı bir şey bekliyormuşçasına dikkatle bakacaktım. Ardından başka bir yoldan, eski balık pazarının önünden çürümüş balık kokusu ve sabah ezanı eşliğinde geçip iki yüz metre ilerideki fırından ihtiyaçlarımı alıp 805 sokaktaki başlangıç noktama, bodrum katındaki evime ulaşacaktım.

O gece de aynı gaye ile çıktım yoluma. Şehrin yoğun ışığına rağmen yıldızlar garip bir şekilde parlıyordu. Öncesinde astronomik ya da jeolojik bir olayın eşiğinde olduğumuzu düşünsem de bu konularda çok yetkin olmadığımdan bu düşünceyi kafamdan attım, gökyüzüne bakmaktan vazgeçerek yoluma devam ettim. Yıldızlara dikkat ederken merdivenleri hızlı çıkma alışkanlığımı ve basamakları sayma takıntımı terkettiğimi geç de olsa farketmiştim. Birden midemde, o alışık olduğum endişeli bulantıyı hissettim. Her zamanki gibi yersiz kuruntulara kapıldığımı düşünerek şüphelerimi çürütmek için gökyüzüne tekrar bakmaya karar verdim. O anda, daha önce hiç yaşamadığım, tanımlara sığdıramayacağım bir deja vu hissini yaşadım ve ardından bir kez daha. Öncesinde tüm insanlığın bilinçaltına sahipmişçesine yaşadım bu hissi, ardından da bu his hakkında düşünürken tekrar kapıldım bu duyguya. Merakla karışık korku ile doğruldum, tetikte ve ürkek bir şekilde kendimi yola devam etmeye zorladım. Üç yıldır kendimi ait hissettiğim karanlık sokaklarım bu gece bana yabancı gibiydi...

21 mart 2010

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder