10 Mart 2011 Perşembe

Theogonia

Tanrıların Müziği

“İçinde bulunduğumuz sözde demokratik toplumda, herkesin dinleri istediği gibi tanımlamaya hakkı olmalıdır . biz de dinlerin çürüdüğünü düşünüyoruz”
diyerek, grubun neden böyle sert ya da kimilerine göre provoke edici bir isme sahip olduğunu açıklıyor Sakis Tolis. Her ne kadar çevreden bolca tepki alsalar da, isimlerinden dolayı “ruhani aydınlanmaya” ulaşmış Dave Mustaine tarafından satanist oldukları gerekçesiyle alt grup olarak kabul edilmeseler de bunları pek kafaya takmıyorlar. Çatır çatır müziklerini yapıyorlar.

Tarzları black metal ya da melodic black metal şeklinde tanımlansa da böyle etiketlere ihtiyacı yok Rotting Christ’ın. Yaptıkları müziğe kattıkları Balkan, Ortadoğu ve hatta Anadolu öğeleri onların özgün müziğini tamamlıyor ve bu özgünlükleriyle 20 yılı aşkın süredir harika albümler ortaya çıkarıyorlar.

Bu albümle ve hatta Rotting Christ ile tanışmamın ilginç bir hikayesi var. Her heavy, thrash metal hastası Türk genci gibi ben de black metal adlı güzide tarza karşı bazı önyargılar besliyor, dost meclislerinde "ehuehauh tipe bak la ormanda geziyürler" şeklindeki espirilere tebessümle eşlik ediyordum. Tabi sonra zaman geçti ve değiştim; değişerek geliştim. Black metal sevdalısı bir arkadaş ısrarlı bir şekilde Rotting Christ'ı tavsiye etmesiyle 'what da hell' diyip 'edindim' diskografilerini. Rasgele bir albüm seçip dinlemeye başladım (şanslıymışım o albüm A Dead Poem idi). Albümün ilk üç şarkısını o kadar çok beğendim ki iki yıl boyunca diğer şarkılara bak(a)madan sadece onları dinledim.

Theogonia ile tanışmam ise o iki yıldan sonrasına denk geliyor. Grubun diğer albümlerine göz atarken sıra son albümüne(2008) gelmişti. Albüm daha ilk şarkısının ilk saniyesiyle farkını belli ediyordu. Girişteki Yunanca sözler, ardından brutal vokalin o harika melodiyle birlikte girmesi, o epik hava, beni bir the sound of perseverance sendromuna* sokmuştu. Devamında şarkıların birbirine bağlılığını ve albümün bütünlüğünü keşfetmem de uzun sürmedi.

Theogonia bir albümün olması gerektiği gibi bir bütün. Hani bazı albümlerde olur, her şarkı -sadece sözleriyle değil müziğiyle de bir şeyler anlatır, her notanın sonunda bu güzelliğin nasıl devam edeceğine dair tatlı bir merak uyandırır. İşte böyle bir albüm Theogonia. Şarkılar birlikteyken daha büyük bir anlam kazandığı, bir aradayken o harika ahengi yakaladığı bir albüm.

Bu güzel uyumu albümü dinlediğiniz anda farkediyorsunuz. The Sign of Prime Creation, Keravnos Kivernitos ile devam ediyor, Helios Hyperion'daki hüzün Nemecic'deki gurur ile birleşiyor, Enuma Elish'teki Mezopotamya Gaia Tellus'taki Yunanistan ile birleşiyor Anadolu oluyor.

Albümdeki duygu yoğunluğunu da atlamamak lazım. Theogonia bir kaç yönden Amon Amarth albümlerini andırıyor desem yanlış söylemiş olmam herhalde. Özellikle Gaia Tellus ve Nemecic'de insanın tüylerini diken diken edecek epik bir hava var. Gitar ve davulun yıkıcı birlikteliği, üzerine tulumdan çıkan gaz melodiler, onun da üstüne tam olması gerektiği gibi olan bir vokal bu epik havayı çok güzel veriyor. Bununla birlikte gazın üstüne lezzet katan bir sos misali eklenen hüzün var. Bu hüzne de çoğu şarkıda şahit olabilirsiniz.

Şarkılara gelecek olursak, özellikle Nemecic ve Enuma Elish ilk bakışta en çok dikkat çeken şarkılar. Bu şarkılar tarza yabancı olan dinleyicileri bile yakalayabilecek, kendini dinletecek şarkılardır. Nemecic'te -kimi zaman sinir bozucu bir şekilde akıldan hiç çıkmayan tulum melodisi, Enuma Elish'teki nakarat kısmında giren egzotik ezan sesi, arkada Sakis abinin çılgın atan vokali, hemen arkasından giren istanbul'da bir romandan dinliyormuşuzcasına gelen kemanlar hakikaten baş döndürücü.

Kişisel favorim olan Gaia Tellus ise albümün karakterini en çok yansıtan şarkı, içinde farklı enstrüman barındırması (bkz: tulum), hem epik hem hüzünlü bir hava içermesiyle albümün özeti niteliğinde. Bunların dışında kalan şarkılar da bahsedilen ahengi sağlayan, uyumun önüne taş koymayan, cuk oturan şarkılar.

Son olarak şunu söyleyeyim, içindeki farklı olaylarla, muhteşem kompozisyonuyla, tutarlılığıyla son yılların en iyi albümlerinden biri olan Theogonia'yı henüz dinlemediyseniz, grubun ismine ve tarzına dair önyargılara kapılmadan hemen 'edinin'. Dinleyin, dinletin efendim.

* bir albüme ilk dinlenen andan itibaren aşık olmak

7 mayıs 2010

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder